HER NE ARA İSE KENDİNDE ARA
Birlikte yaşayan toplulukları barış içerisinde bir arada tutan en önemli bağ adalet duygusu ve adaletin uygulanmasının yarattığı rahatlık, güven ve de gelecek kaygısının yaşanmamasıdır.
Tarih adaletin egemenliğinde, huzur ve barışı ve de bunların getirdiği başarıyı da not etmiş, yalnız egemenin hukukunda barışın ve huzurun asla olmayacağını da çok kez örneklemiştir.
Ülkemiz tarihin insanlığa armağan ettiği ortak mirası olan adaleti tesis etmek için güçler ayrılığını kabul etmiş ve bu ayrılık yakın zamana dek (darbe ve muhtıra dönemleri hariç ) küçük aksamalarla sürmüştür.
Zaten adaleti sağlamayan hukuksal düzenlemeler tüm ülke insanlarına değil, egemene hizmet içindir. Bu da halkta ilk başlarda korkuyu, sonrasında da egemene itirazı ve takmamayı doğurur.
Oysa adalet duygusunu hissettiren ve sağlayan hukuksal düzenlemelerden insanlar ne korkar, ne de itiraz ya da isyan ederler.
Tüm insanların eylemlerinin aynı kapsamda değerlendirilmesi ve aynı yaptırımlara tabi tutulması, yani eşitlik ilkesinin gözetilmesi, suç ve cezaların şahsiliği ilkesindeki olaya bakışın aynı olması faili bile itiraz etmekten alı koyacak bir uygulama olacaktır.
Evrensel hukuk normlarının ülkemizde de uygulanmaya çalışılması ve bu amaçla da "uluslar üstü " hukuk kurallarının bağlayıcılığını kabul etmekle, başka ülkelerde bir fiil nasıl bir yargılama sürecinden geçiriliyorsa ,ülkemizde de ( ülkeye özgü gelenek ve değerler de dikkate alınarak ) aynı süreçten geçirilecek demektir.
Örneğin güncel olması açısından Rıza Sarraf isimli kişinin ülkemizdeki ticari faaliyetleri ve yönetenlerle diyaloğunu hepimiz izledik. Hakkında takipsizlik kararı verilen bu şahıs hakkında, sağduyulu halkımızın hiçbirisi yargılama sürecinin adilliğine inanmamaktadır.
Ve onun içindir ki,ABD. Rıza Sarraf"ı göz altına alması garip bir heyecan ve ilgi doğurmuştur.
Bu heyecanın ana nedeni, bağımsız ve adil yargılamanın yapılmadığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yürütmenin lehine zedelendiğine ilişkin karamsarlıktır.
Oysa hukuk devletinde kimsenin suç işleme ve karanlık ilişkilerde bulunma hakkı bulunmamaktadır. Bu şekilde bir dokunulmazlık alanı yaratılır ve insanlar bu alanda kendilerini erişilmez kılarlarsa, toplumun geri kalanı hep o alanı yaratanlara, o alanda bulunanlara suçlu ve şüpheli gözüyle bakarlar.
Onun içindir ki halkımızın gözünde 17/25 Aralık süreci hala aklanmamıştır.
ABD.deki bu göz altının yarattığı heyecanın ana nedeni,bağımsız yargının yargılama sürecini adil bir şekilde sürdüreceğine olan inançtır.
Keşke başka ülkelerin mahkemelerinin uygulamaları değil de,bizim mahkemelerimizin uygulamaları diğer ülkelere örnek ve kararlarımız da eş değer olaylara emsal teşkil edebilseydi.
Biz ne zaman ki hırsıza hırsız,soyguncuya soyguncu,katile katil der,üç kağıtçıya,tefeciye aynı gözle bakarız o zaman adalet kriterini de tekleştirerek gerçek hukuk devleti oluruz.
"Yiyor ama çalışıyor" kötü deyişini,"Bal tutan,parmağını yalar " ata sözünü değil de,Anayasanın 10. maddesinde vücut bulan "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." şeklindeki düzenlemeyi esas alırız,işte o zaman uygar ve gelişmiş bir ülke olarak,diğer ülkelere de örnek oluruz.
Çalan asla benim çalanım olamaz,soyguncu da asla benden olamaz.
Emek,ahlak ve başkasının haklarına saygı bu ülkede herkesin vicdanına ve belleğine yerleşmelidir.
--
ERDOĞAN KILIÇ
30.03.2016