HER NE ARA İSE KENDİNDE ARA
Corona virüsü yaygınlığını sürdürdükçe insanlarda yeni hayaller kurma, geleceğinin nasıl olacağını görme daha da az düşünülür hale geliyor. Hükümetlerin ülkelerinde aldığı farklı uygulama örnekleri, kimilerine yeterli, kimilerine göre ise yetersizlikler ve yoksunluklar taşıyor.
Virüsün bulaşıcı olduğu ve en yaygın şekilde toplumu etkisi altına aldığı, artık tüm kesimlerce kabul edilmektedir. Dünya sağlık örgütü çeşitli önlemeler açıklayarak ülke yöneticilerine kılavuzluk etmektedir. Aşının bulunmasının ve yaygın olarak uygulanmasının ise çok zaman alacağı gözükmektedir.
Ülkeler, kendi yol haritalarını genel izlenecek tedbirlerden yola çıkarak, yerel haritalar oluşturmakta ve kimi zaman hükümetler katı kurallar uygulayarak önleme, kimi zaman ise gevşek tedbirler uygulayarak virüsün bulaşıcılığına zemin hazırlamaktadırlar.
Dünyanın gelişmiş ve liberal ülkeleri başta Amerika ve İngiltere virüsün bulaşmasını kendi dünya görüşlerine göre bırakınız geçsinler bırakınız yapsınlar anlayışına uygun olarak sürü bağışıklığının yaşanarak, toplumun hastalanmasına sebep olacak şekilde uygulamaya başladılar. Ancak görüldü ki virüs, liberal anlayışla ve sürü bağışıklığı uygulamasıyla toplumun korunmasının mümkün olmadığını gösterdi. Tüm dünyada çeşitli ekonomik ve sosyal önlemler alınmak zorunda kalındı.
Bir toplumsal kesim vardı ki, alınan önlemler onlara hiç uğramıyordu, o kesim ise emeğiyle geçinen çalışanlardı.
Virüsün en sevdiği şeyin, kalabalık yerlerde bulunma ve daha fazla insanla yüz yüze ilişkiye geçeme olduğu görüldü. Ancak toplumda bazı kesimler var ki zorunlu olarak, bir arada bulunma ve yan yana çalışma durumunda kalmaktadırlar.
Ülke yöneticileri, çeşitli kaygılarla daha çok da ekonomik kaygılarla üretimde bulunan kesimlerin çalışmasını kısıtlayacak önlemler alamadılar. Yöneticiler, toplumun zor zamanlarda kalabileceğini var sayarak, ülkece ve yaygın bir şekilde çeşitli önlemler alınabileceğini öngörmemişlerdi. Günü gün eden bir yaşam biçimini daha da süsleyerek, halka ülkeyi ne güzel yönettiklerini söyleyerek geçirmişlerdi.
Ülkemizde de böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Virüsün tespit edildiği ve daha henüz bu kadar yaygın olarak topluma bulaşmadığı dönemde, halk sağlığı uzmanı bilim adamlarının ciddi önlemler alınması gerektiğini söylemlerine değer verilmemiş, hastalığın başlangıçta yönetilebilir algısı topluma kabul ettirme yolu tercih edilmişti. Bilim Kurulu vasıtasıyla gerçek mücadele yoları bulunmaya çalışıldığı yaygın olarak vurgulanarak, halkın güveni kazanılmaya çalışılmıştır.
Bütün bu söylemlerden sonra geldiğimiz son noktada bir bilim kurulu üyesinin açıklamasıyla ortaya çıktı ki, bilim kurulunun önerileri alınıyor fakat hükümet siyasi kararı kendisi veriyor. Bu süreç yönetilirken birçok yol kazasının nereden kaynaklandığı da bu şekilde ortaya çıkmış oldu.
Hükümet kendi almadığı tedbirleri halktan bekleyerek, virüsle mücadele edilsin istemektedir. Topluma sunulan yeni normal, aslında halkın dün ne yaşıyorsa bugünde onu yaşayacak anlamına gelecek şekilde uygulamalara neden oldu. Diğer taraftan ise virüsle mücadelede hiç önerilmeyen büyük kalabalıkların bir araya gelmesine neden olacak açılışlar, mitingler yapılarak virüsle nasıl mücadele ediliyor olduğunu topluma göstermiş oldular.
Bunun sonucu olarak birçok ilde hastanelerin acil servisleri ya dolu, ya da dolmak üzere olduğu hekim örgütlerince ifade edilmektedir. Doktorların ve hastane çalışanlarının, virüsün yaygınlığının ve bulaşıcılığının artarak devam etmesi nedeniyle yorgunluk ve tükenmişlik sendurumu içerisinde olduğu yine sağlık çalışanlarınca vurgulanmakta.
DİSK’in açıklamasına göre faal işçilerin salgına yakalanma oranı toplumun diğer kesimlerine göre 3,2 kat fazladır. Virüs, çalışma hayatımıza yeni bir kavramın girmesine de neden olmuştur. Kapalı çalışma usulü. Çalışanların ve ailelerinin kapalı bir ortamda hiçbir sosyal bağ kurmadan aynı ortamda yaşayarak virüsten korunması. Günümüz dünyasında işçi işveren ilişkisinde çok tartışılacak bir uygulama olarak çalışma hayatımızda yer almış bulunmaktadır.
Çalışanların hastalanma oranları toplumun diğer kesimlerine göre daha fazla olduğu rakamlardan da gözükmektedir. Çalışanların hastalanması ve ölmesine sebep olan virüs iş hastalığı olarak henüz kabul edilmemektedir. Çalışanın işyerinde yan yana üretim yapması nedeniyle hasta olması ve ölmesi normal bir ölüm olarak kabul edilmektedir.
Çalışanların daha korumasız olduğu, ekonomik nedenlerle fiziksel mesafe kuralına uyamayacakları için hasta olmaktan kaçınamayacakları açıktır. Hastalık süresince gelirlerinde bir azalma ortaya çıkacaktır. Emeğiyle geçinenlerin ve başka geçim kaynağı olmayan işçilerin ücretlerin tam ve eksiksiz olarak kendilerine verilmesinin yasal yolları oluşturulabilmelidir.
DİSK genel başkanın açıkladığı gibi, çalışan hastalığı haline gelen virüs yetersiz beslenen ve sağlık koşullarından uzak olan kesimlerin, yaşamlarını iyileştirici önlemler zaman geçirmeden iş güvenliği ve hastalığı önleyici tedbirleri ifade edecek şekilde alınabilmelidir.
Yöneticiler toplumdan beklentilerinin yerine gelmesini isterken, asıl sorumluluğun anayasamızda bir görev olarak verilen, toplumun sağlığının korunmasının hükümetlerde olduğunu unutmamalıdırlar. Söylemden daha çok önleyici tedbirleri ve toplumun güven duyacağı önlemlerin biran önce alınmasının yolları zaman geçirmeden oluşturulmalıdır.
Aksi takdirde virüs sınıfsal olarak kendine yeni bir hedef belirlemiş olacaktır. Başta çalışanlar olmak üzere yoksullar ve dışlanmışların korkulu rüyası olmaya devam edecektir. 06.09.2020